MATTER LABOUR AESTHETICS series, which deals with the processes of production and consumption and the transformation of material as a result, consists of two separate exhibitions. FIRE and THINGS present the artistic research and productions of Buşra Tunç and Pınar Akkurt, respectively, in a conceptual connection in two different spaces.

FiRE (Buşra Tunç) is concerned with the wastes and wastes that arise during the production process, while focusing on the transformation processes that materials undergo, investigating the aesthetics of 'error', the unthought-of possibilities of the material and the losses that come with it. THINGS (Pınar Akkurt) deals with ready-to-consume products that successfully complete the mass production process and are released to the market. Akkurt, on the one hand, purifies objects from their functions, on the other hand, by giving them new forms, she explores new possibilities of material, perception, and signification.

ŞEYLER (tr- Things)

Akkurt's works, which are presented to the audience in different periods and contexts, can be read as parts of research on the object, function, production, and consumption processes. Akkurt makes visible what is invisible in the process of transformation of raw material into ready-made objects with her designs that detach objects from their given contexts and pave the way for new thoughts and questions about mass production, labor, function, and aesthetics.

The everyday objects, which are metamorphosed by gaining unexpected forms through repetitions and new patterns, also refer to the "consumer society". While the artist re-objectifies the ready-made objects, which are the products of cheap labor in the mass production process, with the artist's labor-re-making-, he assigns them new -but this time- conceptual functions. Taking "remaking" as a problematic, Akkurt in a sense "hacks" our expectations and habits, inverting our ready knowledge of matter, labor and aesthetics.

Pınar Akkurt is an artist and designer focusing on upcycling. She experiments with easy-to-reach everyday objects and soon-to-be-waste materials. She endeavors to design sustainable systems at different scales and to create new visual languages. An important part of her life is making and experimenting, Akkurt is also the founder of the Upcycling Library, a platform for researching and archiving simple examples.

MATTER LABOUR AESTHETICS series, which deals with the processes of production, consumption and the transformation of material as a result, consists of two separate exhibitions. FIRE and THINGS present the artistic research and productions of Buşra Tunç and Pınar Akkurt, respectively, in a conceptual connection in two different spaces.

FiRE (Buşra Tunç) is concerned with the wastes and wastes that arise during the production process, while focusing on the transformation processes that materials undergo, investigating the aesthetics of 'error', the unthought-of possibilities of the material and the losses that come with it. THINGS (Pınar Akkurt) deals with ready-to-consume products that complete the mass production process and are released to the market. Akkurt, on the one hand, purifies objects from their functions, on the other hand, by giving them new forms, she explores new possibilities of material, perception and signification.

FİRE (tr- outage)

This study questions the nature and journey of scrap by revealing the unusable parts that break away from the raw material for the material to take the form of the object it is transformed into, but cannot be transformed into a product due to production errors. The main motivation for this research is to examine where the "scrap" goes, in which production cycles it is re-incorporated, how it creates its economy and sociology, and the idea of invisible labor, interrupted time and lost matter.
This work shows fragments from the production processes of a medium-scale mass-producing industrial complex that Tunç approached as an excavation site. The ground floor of the exhibition space is set up as a production hall where an injection molding machine is in operation. The video content includes fragments from the processes such as raw material procurement, injection, and molding during the operation of the machine. The production waste placed in the circulation area of the space and the rubber waste poured onto a construction in the center of the main floor are examples of the bulky materials Tunç uses in her works to question the normative contexts and functions that determine our daily lives.

Buşra Tunç
The concept of "Atmosphere" constitutes the focal point in the works of architect and artist Buşra Tunç, who produces works focused on perception and experience in space. Tunç's atmospheres design the viewer's relationship with space directly as an element of the work and are based on experience. The artist, who deals with space and time with an integrated approach, brings together light, sound and material based on a fiction that transform, has a memory and lets the body in. Industrial and everyday materials used outside their function, optical units that change the scale and analog instruments that exhibit digital appearances are the main elements that stand out throughout the works. The materials used often contain traces, remnants and memories from industrial spaces and crowded cities, and when they are reconstructed in different fictions, they still carry these traces.

Soft Discipline / Yumuşak Disiplin

Ekmel Ertan ve katılımcı sanatçıların kolektif küratörlüğünde

Dijital sonrası yaşantımız derinleşiyor. Giderek daha fazla dijitalleşiyoruz, “dijital” bize sorgulama zamanı -ve fırsatı- vermeden bedenimizin ve zihnimizin derinliklerine doğru ilerliyor.

İnsan iki ayağı üzerine kalktığından beri teknoloji ile bedensel kapasitelerini arttırıyor. Doğanın ona verdiği bendenle yapamayacaklarını teknoloji ile yaparak hayatta kalmayı başardı. Taşı yontarak yaptığı bıçak ya da çekiçten, endüstri devrim(ler)ine, ve günümüzün dijital teknolojilerine kadar uzun bir yolda, yeni teknolojiler üreterek ve ürettiği teknolojilerle kendi bedenini ve zihnini değiştirerek ilerledi. McLuhan tüm teknolojilerin bedenimizin uzantısı (extension*) olduğunu söyler. Sadece fiziksel aygıtlar değil, yazı da örneğin. Hatırlayamadığımız için yazarız; yazı belleğimizin uzantısıdır. Ama yazdığımız için daha çok unuturuz. Artık dilden dile dolaşan destanlar -sözlü edebiyat, mitler, mitolojiler- yok. Yarattığımız teknolojiler bizi dönüştürüyor. Artık yazmadan edemeyiz / yazmaktan vazgeçemeyiz.

Bu sergiyi ortaya çıkaran kolektif araştırma ve üretim sürecinde, teknolojinin bu etkisini “nesneyi disipline etmek” diye kodladık. Sadece bizi -teknolojiyi yaratan insanı- değil nesneleri de, doğayı ve şeyleri de “disipline ediyor” her teknoloji. Hatta teknolojinin “nesneleştirdiği” bireylere dönüştüğümüz ölçüde kendimizi de bu kategoride sayabiliriz.

Teknolojiden söz ederken temel sorun onu bir fail olarak anmamız. Teknolojinin “nesneyi disipline etmesi” de ona faillik atfediyor. Teknoloji fail mi; yoksa “failin teknolojisi”nden mi söz ediyoruz? Belli

bağlamlarda her ikisi de doğru. Ancak teknolojiyi failleştirmek onu yaratan ve geliştirenleri saklıyor, görünmez kılıyor, hatta yok ediveriyor birdenbire. Teknoloji diye başedilmesi zor bir şeyle baş başa kalıyoruz. Yeni bir tanrı yarattık, artık onun disiplinindeyiz. Teker teker bireyler, topluluklar ve toplum(lar) olarak. Bu yeni tanrı kural koyucu, emredici değil, hepimizi ikna ve dahil eden yumuşak bir disiplinle dönüştürüyor.

Lewis Mumford “Yakın Doğu'daki geç neolitik dönemden günümüze kadar (...) biri otoriter, diğeri demokratik, ilki sistem merkezli, son derece güçlü, ancak doğası gereği istikrarsız, diğeri ise insan merkezli, nispeten zayıf, ancak becerikli ve dayanıklı” iki teknolojinin yan yana var olduğunu söylüyor. Otoriterlik ya da demokratlık teknolojinin hassaları mıdır? Faillik sorusuna dönüyoruz yine.

Otoriter veya demokratik, teknoloji(ler)den vazgeçemiyoruz. Yarattığımız teknoloji(ler)in disiplinine girmeye de -çoktan- razı olduk. Bu simbiyotik ilişkideki yumuşak disiplin bir tür ayrımına kadar gidebilir mi?

Teknoloji durağan bir şey değil; ulaştığımız geliştirme hızında her günün teknolojisi “yeni”. Peki teknoloji Hegel’ci manada diyalektik, tarihsel bir gelişim içinde midir? Tarihsel olarak “doğal ve kaçınılmaz” olan teknoloji ile mi baş başayız? Coğrafyaya adapte edersek “teknoloji kader midir?“ de diyebiliriz.

Yoksa teknolojiyi kim(ler)in geliştirdiğine veya içinde geliştiği sisteme mi bakmalıyız? Birilerinin kararlarına göre mi, ya da bir çok kaynaktan

gelen suyun akışı gibi, sistem içinde bulduğu imkan ve engellere göre mi ilerliyor, gelişiyor, şekilleniyor?

Bugünün gittikçe karmaşıklaşan dijital teknolojileri artan miktarda altyapıya, çok fazla doğal kaynağa ve zihin gücüne ihtiyaç duyuyor. Teknolojinin gelişimine yön verme, hatta katkı sağlama imkanı bağımsız bireyin elinden çoktan kaçmış gibi. Dijital, dünyanın bir kesiminde bireysel ve toplumsal varlığımızın derinlerine işledikçe, dijitalleşenlerle dijitalleşemeyenler arasındaki uçurum da derinleşiyor.

Teknolojiye faillik atfettikçe bu simbiyotik ilişkide teknolojinin bir parazite dönüşme olasılığını da arttırmıyor muyuz? Bu parazitsel ilişki insanla teknoloji arasında mı, yoksa dijitalleşenlerle dijitalleşemeyenler arasında mı, gerçekte?

“Yumuşak Disiplin” teknolojiyle bedenlerimizin, zihnimizin ve toplumsal varlığımızın nasıl bir dönüşüme maruz kaldığını sorguluyor; failliği teknolojinin ve esasen teknoljiyi failleştirenlerin elinden alarak demokratik ve eşitlikçi bir teknoloji anlayışını geliştirmenin mümkünatı üzerine sorular soruyor, öneriler sunuyor.

Ekmel Ertan / Eylül 2023

Haluk Mirac Aykın, Xebat Bayram,  Ceren Su Çelik, Yekateryna Grygorenko,  İmelda Kuyumcu, Naz Nar, Eda Şarman, Beyza Dilem Topdal, Gözde Betülay Yorulmaz

Çarşının Kabloları / Cables Of The Bazaar
Tek kanal video yerleştirme, 3B baskı, video, fotoğraf, 2023
Naz Nar

Makineleşmenin beden üzerinden tarifleri, ideal, ölümsüz bedeni oluşturan bir teknoloji hayali kurar.  Teknolojik gelişmeye paralel olarak bize eşlik eden kent de zamanla çoğalır, katmanlaşır. Son yüzyılda hayata eklenen altyapı sistemlerinin yanında kentte yüzyıllardır yer alan bina/beden’lerinçağ ile arasındaki eğilip bükülme, birbirine göre biçimlenme tam da altyapı sisteminin değişmesi eşiğindeki kapalı çarşıda karşımıza çıkıyor.

Elektrikten önce de var olan bu beden ve kendisinden önce tasarlanmış bir bedene eklenmeye çalışan elektrik donanımları, kablo/busbar/damar sistemi farklı eksenlerde ve varoluş karmaşasına denk  bir biçimde Kapalı Çarşının konturlarını çiziyor.  Eser Kapalı Çarşı özelinde eski ve yeni teknolojlerin bir aradalığıyla ortaya çıkan bu “karmaşık” sistemi farklı biçimlerde tekrarlı temsillerle çözüp tekrar birleştirerek her bir temsilde “sadece kablo “ olmayanı ortaya koyuyor.  Tüm bu temsilller ne noktada birbirine bağlandığını kestiremediğimiz bir kablo/duvar sisteminin parçalarından oluşuyor. Tüm temsil setine çizimin kendi altyapısı da eşlik ediyor.

* İTÜ Mimarlık Fakültesi Mimari ve Kentsel Mekanın Temsili (YL) dersi ve yürütücülerine teşekkürler

Meta(more)holosis
Enstalasyon, Gerçek zamanlı video, Özel donanım ve yazılım, 2023
Gözde Betülay Yorulmaz

Meta(more)holosis organizmaların üreme ve davranışlarının hesaplamalı temsilleri olan bir dizi algoritmaya dayalı yapay-yaşam (ALife) simülasyonu, olan etkileşimli bir enstalasyondur. Kenti bir organizma olarak ele alıp kent verilerine ve izleyici etkileşimine bağladığı yapay yaşam algoritmaları ile yaşayan bir kent temsili kurar, izleyiciyi karmaşa ile düzen arasında gidip gelen bir ekosisteme davet eder.. 

Simülasyon Reaksiyon-difüzyon (Gray-Scott) algoritmasıyla öz-düzenleme, adaptasyon ve eş zamanlılık gibi kurallarla yapay yaşam formlarını adaptifdavranışlara yönlendirirken, kente dair verilerle (hava durumu verileri ve trafik yoğunluğu) temsil edilen dış etkiler ve izleyicinin etkileşimi ile yarattığı parazit olağan işleyişi sürekli olarak bozarak yeniden adaptasyonu zorunlu kılar. Enstalasyon alnındaki üç ekran, kendi dengesi içinde yapay yaşam temsili, döngüsel dış etkenlere karşı adaptasyonu sürdürerek dönüşen kent ve düzensiz ve rastlantısal etkileşimlerle kaosun hakim olması aşamalarınıtemsil eder.

Kuluçkahane
2 kanal video, AI, bant, arşivsel materyal 
Beyza Dilem Topdal

Karekin Deveciyan’ın 1915’te Pêche et Pêcheries en Turquie (Türkiye’de Balık ve Balıkçılık) adıyla yayınladığı kitap, İstanbul Boğazı’nın deniz canlıları çeşitliliğinin kaydını tutan ilk kaynak olarak hem boğazın biyo-çeşitliliğinehem de bugün İstanbul sularında kaybettiğimiz türlere işaret eder.  

Araştırma temelli bu yerleştirmenin dayanağı olan, balıkçı, aktivist ve biyologlarla yapılan saha görüşmelerine ve Deveciyan’ın anlatısına göre kılıç balığı, kolyoz, lüfer gibi türlere ev sahipliği yapmış olan Boğaziçi, büyük turuncu midyelerin kayalarına tutunduğu, orkinosların sudan fırlayıp yalılara çarptığı, yunusların gezintiye çıktığı ve fokların balıkçı kovalarından balık çaldığı bir yaşam alanıdır. Bugün ise kimyasal ve fiziksel kirleticilerle oksijen seviyesi düşmüş, yanlış uygulanan avcılık politikalarıyla kimi türlerini kaybetmiş, varolanları ise üzerini kaplayan tabakaların altına mahkumetmiştir. 

Edebiyattan popular kültüre bir arzu nesnesi olan Boğaziçi ekopolitikalarınteknobilimle iç içe geçtiği türler arası bir ilişkiler ağıdır da. Boğaziçi’ni, kısa vadeli sosyal ve finansal politikalar, populist idari kararlar  ve acilci teknolojik çözümlerin hızla dönüştürdüğü bir yaşam mücadeleleri alanı olarak ele alan bu iş, Deveciyan’da geçen 300 civarında deniz canlısının dönüşümü üzerinde spekülatif bir gelecek kurgusudur. Bu türlerin bir kısmı kaybolmuş, bir kısmı kısa bir süre de olsa bu 100 yıl içerisinde insan-etkisi ile hızlanan bir dönüşüme uğramıştır. Bu iş, İstanbul’un deniz türlerini sanatçının spekülatif kurgusundan geçirerek, günümüzden yüzlerce yıl sonra Boğaziçi’nde deniz yaşamına dair bir gelecek manzarası sunuyor.

İsimsiz
3B baskı & animasyon yerleştirme, 2023
İmelda Kuyumcu

Klasik resimde otoportre/portre geleneği, sanatçının (veya modelinin)benzerliğini ve kişiliğini yakalamayı amaçlar. Nesnenin hareketsiz, durağan ve kalıcı tazeliğini yakalamaya çalışan natürmort (still life) geleneği iseyalnızca nesnenin temsilini muhafaza etmesine rağmen, bakışla nesnenin sahipliğini yeniden üretir. Çalışmamda, natürmort resmin daimî bakışını geleceğe aktarma iradesini otoportre ile birleştirerek, kemiklerin yıllar içinde basınç nedeniyle bozulmasının da hesaplandığı bir kafatası modellemesiyle, iki geleneğin kesişiminde gelecekten aldığım otoportremiölümün ve insanlığın evrensel bir sembolü olan çıplak bir kafatasına (kemiğe) indirgediğim bir yerleştirme olarak sunuyorum. Bugünden geleceğe kalmak değil, gelecekten bugüne çekip almak; daimi bakışı geleceğe aktarma iradesine karşın, gelecekten bugüne bakmak...

İsimsiz 1
video oyun, 2023
Xebat Bayram

Satranç taşları bir gün oyunu başka türlü oynamaya karar verirse, bütün kabüllerimiz altüst olmaz mı?

İsimsiz 2
Video-oyun yerleştirme, 2024
Xebat Bayram

Dünyanın her yerinde insanlar daha iyi ve adil bir hayat umuduyla başka coğrafyalara, başka ülkelere göç ediyor. Savaşlar, politik baskılar, ekonomik krizler veya iklim krizi; nedeni ne olursa olsun göç yaşadığımız çağımızın en büyük problemi.  Kimi zaman göç kervanına katılmak bizim de aklımızdan geçiyor, belki bir gün zorunda olacağız. Göçmenlerle nasıl bir empati kuruyoruz? Adımlarımız bir göçmenin adımları olabilir mi?

Dikkat Dağıtma Odası
Tek kanal video, gündelik ve buluntu nesnelerle mekansal düzenleme, 2024
Haluk Mirac Aykın

Dijital kaçınılmaz bir biçimde kendi düzenini empoze ederek yaşam ve çalışma biçimlerimizi ve alışkanlıklarımızı değiştiriyor.  Dijital sinyaller her anımıza müdahale ediyor, televizyon sinyallerinden CCTV kameralara, ATM’lerden geçiş kontrol sistemlerine, sosyal medya uygulamalarından maillerimize her an zihnimizi ve bedenlerimizi uyaran bir sistemin içindeyiz.Dikkat Dağıtma Odası yerleştirmesinde sanatçı cache dosyaları, internet geçmişi, ekran kayıtları vb. gibi kendi dijital dökümlerini okunamaz bir kurguyla ifşa ederken bizi bir yandan özel alanın dinginliğini temsil eden bir odada kaçamadığımız kaosun ortasında bırakıyor. 

Çekilme / Reflux
VR yerleştirme
Eda Şarman

Gerçekliğin dayandığı fiziksel sınırlar dijital ortamlarda çözülerek sınırsızlığa doğru ilerler. Çekilme bedenimizin sığamayacağı, ancak bedenimizin içinde dolaşan kan hacmindeki -beş litrelik- bir havuzda sanal bir gerçeklik yaratır.

Yapay_arzu / Artifical_desire
Video, AI, özel donanım/yazılım, kumaş, elyaf, boya, pleksi
Yekateryna Grygorenko,

Yapay zeka, kapitalizmin iktidarının dil ve düşünce mekanizmasına uygun normlar üzerinden tasarlanmıştır. Arzu mekanizması yoktur çünkü iktidar için arzu tehlikeli bir yapıdır. İktidar bedeni zihne indirgeyerek arzuları normlaştırır, kontrollü bir yaşam alanı kurgular ve bireyi uyumlu makinelere dönüştürür.  Yapay zeka, arzuları olmayan, arzu etme kapasiteleri elinden alınmış bu insanın bir yansısıdır. Bu enstalasyonda izleyici bedenin organlarını manipüle ederek sadece ‘zihinden’ oluşan yapay zekayı (makineyi) bedenin arzularıyla besler. Makinenin (yapay zekanın) süregidenmonoloğu, dönüşerek ilginç haller alır, insan hikayeleri anlatır, kimi zaman insan kadar saçmalar. Ancak arzulayan bir makine bağımsızlaşabilir, iktidarın kontrolüne karşı çıkabilir, özgürleşebilir. İnsanın arzu potansiyelini özgürleştiren böyle bir makine tahayyülü, arzunun bir kutlamasıdır.

Dünya evrimleşmiş ve organik olan çoğu şey mekanikleşmiştir. Fakat "arzu organlarımız" var olmaya devam etmiş ve yarı mekanik yarı organik yeni bir beden yaratmıştır.

Sentetik Örümcek / Synthetic Spider
Heykel, AI, özel donanım/yazılım, 2024
Ceren Su Çelik

"Sentetik Örümcek" Bergson'un zaman ve (toplumsal) bellek kavramlarına odaklanan bir araştırmadır. Bu etkileşimli deneyim ve enstalasyon, eski cihazlardan oluşturulmuş bir heykelin parçası olarak hayata geçirilmiştir. Eser, izleyicinin görüntüsünü, bulunduğu coğrafyanın geçmişindeki toplumsal olaylarla bir araya getirerek yapay zeka aracılığıyla yeniden sentezler. Bu sayede, teknolojinin geçmişi ile şimdiki zamanı arasında bir köprü kurmanın yanı sıra izleyicinin belleği ve deneyimi ile de etkileşime girerek, geçmişin ve şimdinin birleştiği bir nokta oluşturur.

22 Haziran - 30 Ağustos
Feshane-i Amire

curator Ekmel Ertan

Sanatçılar:
Ozan Atalan,
Kerem Ozan Bayraktar
Anıl Duran
Ekmel Ertan
Oddviz

Cem Sonel
Yoğunluk

oyunmekan

Oyun Mekan, geniş bir çerçeve içerisinde, 7 sanatçının kavramsal veya fiziksel olarak mekanla ilişkili, mekana müdahale eden veya kendi mekanını yaratan işlerini bir araya getiriyor.

Fesanenin hikayesi 1833 yılında Osmanlı ordusuna kıyafet üretmek için kurulan fabrikanın 1839 yılında bugünkü yerine taşınmasıyla başlıyor. O günden bugüne bir emek mekan olarak hayatına başlayan, bir dönem ordu için çalışan sonrasında sermaye-kamu ilişkileri içerisinde çeşitli niyetlere konu, bu arada alternatif sanat girişimlerini de mekan olan Feshane halka açık bir kültür merkezi olarak hizmet vermeye başlıyor.

Oyun Mekan, Umut Buluşmasınyla bir kültür mekanı olarak kamuya açılan Feshanede -mekan üzerinde oynanan politik ve finansal oyunaları bir yana koyup- izleyiciyi, salt oyun mekan ilişkisi içerisinde zihin açıcı bir bakışa davet ediyor.

06-30 Haziran 2023
Merdiven Art Space

curated by Ekmel Ertan

curatorial text: (you can download pdf below or read the text at the bottom of the page)


the flyer:

 

 

[6] a.g.e., s.35

[7] a.g.e., s.34

Fişekhane, İstanbul
Sep - Oct 2022

curated by Ekmel Ertan

PARADISIAQUE

Paradisiaque is the product of a collaboration between art and science, artist and scientist, and according to İlkin, a collaboration between plant and human. At a time when we speak of ecological problems, the Anthropocene, and even the Chthulucene – in Donna Haraway's terms – pointing to the next era, the possibility of new partnerships and new combinations made possible by forms of kinship not built on blood or species kinship, this collaboration sheds a light that enlightens us with new questions.

Emmanuele Coccia says that the basis of life, at the beginning of the path from protozoa to humans, were plants, which today have become invisible in our Anthropocene culture. Coccia says, adding that everything in the world is circulable, transferable and translatable. If we look at Cennetetsi through the window of this unity of all living and non-living beings, we can see the light of new life possibilities.

İdil İlkin invites her audience to think of bioluminescence as a collaboration between plants and humans, and to explore the possibilities of this cooperation. She does this by opening the door to all criticisms, from ethical issues to carbon footprint. After all, isn't the exhibition of an artist's work not about creating new comfort zones for themselves, but rather opening the existing comfort zones to criticism in order to make a better world possible?

Ekmel Ertan
(Curator)

credits

PARADISIAQUE
2022
İDİL İLKİN

Performance, Sound, Video and Photography

Silica and Chitosan Nanoparticles, HEPES buffer (pH 7.5), Coenzyme A (hydrate), Poly lactic-co-glycolic acid (PLGA), D-luciferin, Luciferase From Firefly, Laboratory & Process Control Equipment, Soil and Plants

Dimensions: Variable

Curator
EKMEL ERTAN

Researchers
ALİ MURAT ÖZMEN
Biomedical Engineering, MSc, Acıbadem University
ELİF GÜLİN ERTUĞRAL
Applied Biomedical Engineering, PhD Student, Cleveland State University

// tr //

CENNETSİ

Cennetsi, Sanatla bilim, sanatçı ile bilim insanı arasındaki işbirliğinin, İlkin’e göre ise, bitki ile insan arasındaki bir işbirliğinin ürünü. Ekolojik sorunlardan, Antroposen’den ve hatta bir sonraki çağa, kan bağı ya da türdeşlik üzerine inşa edilmemiş akrabalık biçimlerinin mümkün kılacağı yeni ortaklıkların ve yeni bileşimlerin olasılığına işaret eden –Donna Haraway’in terimiyle - Chthulucene’den söz ettiğimiz zamanımızda bu işbirliği yeni sorularla bizi aydınlatan bir ışık yayıyor.

Emmanuele Coccia yaşamın temelinde, tek hücrelilerden insanlara gelen yolun başlarında, bugün Antroposen kültürümüzde görünmez hale gelen bitkilerin olduğunu söylüyor. ”Yaşamak temel olarak başkasının yaşamını yaşamaktır” diyen Coccia’ya göre dünyadaki herşey dolaşabilir, aktarılabilir ve birbirine çevrilebilir. Canlı cansız tüm varlıkların bu bir’liği penceresinden Cennetsi’ye bakarsak yeni yaşam olasılıklarının ışığını görebiliriz.

İdil İlkin izleyicilerini biyo-ışımayı bitki ile insan arasında bir iş birliği olarak düşünmeye ve bu iş birliğinin imkanlarını araştırmaya davet ediyor. Bunu, etik sorunlardan karbon ayak izine, bütün eleştirilere kapı açarak yapıyor. Zaten sanatçının işini sergilemesi kendisine yeni konfor alanları yaratmanın tersine var olan konfor alanlarını daha iyi bir dünyayı mümkün kılmak için eleştiriye açmak değil mi?

Ekmel Ertan
(Küratör)

künye:

CENNETSİ
2022
İ D İ L  İ L K İ N

Performance, Sound, Video and Photography

Silica and Chitosan Nanoparticles, HEPES buffer (pH 7.5), Coenzyme A (hydrate), Poly lactic-co-glycolic acid (PLGA), D-luciferin, Luciferase From Firefly, Laboratory & Process Control Equipment, Soil and Plants

Dimensions: Variable

Küratör
E K M E L  E R TA N

Araştırmacılar
A L İ  M U R A D  Ö Z M E N
Biyomedikal Mühendisliği, Yüksek Lisans, Acıbadem Üniversitesi
E L İ F  G Ü L İ N  E R T U Ğ R A L
Uygulamalı Biyomedikal Mühendisliği, Doktora Öğrencisi, Cleveland State University

AKBANK SANAT
7 December 2021 - 12 February 2022

Curator EKMEL ERTAN

MOREHSHIN ALLAHYARI
SOHEILA GOLESTANI
MARY MAGGIC
JENNIFER LYN MORONE
CHRISTOPH WACHTER & MATHIAS JUD
PINAR YOLDAŞ
TANSU AÇIK
ZEYNEP DİREK
PASCAL GIELEN
GÜVEN GÜZELDERE
ANIL K. JAIN
ÖMER MADRA
RENATA SALECL
EBRU YETİŞKİN

Chosen Ignorance

CHOOSEN IGNORANCE - CATALOG [pdf]

In all cultures knowledge is valuable; so are research and learning. Although the search for knowledge has been an irresistible effort for human beings from the beginning, the enlightenment that started with the renaissance showed us the value of knowledge. Ignorance - not knowing, not learning - was then clearly positioned as the opposite of knowledge and seen as inferior.

Knowledge also has limits. We do not know everything, we cannot reach the knowledge of everything. On the one hand, our cognitive capacity is limited, on the other hand, it is a process that is built by superimposing information. While it seems easy to jump back, leaping forward is often not possible; It is necessary to climb the steps of knowledge one by one.

We can talk about the knowledge of humanity. But not all societies build their lives with the same knowledge. Societies organize their lives with different sets of information just like individuals. Each set consists of what they don't know as much as they know. What we do not know is as important as what we know.

Knowing and not knowing are not the opposite of each other; The sum of what we know and what we do not know does not constitute our entire information universe. Ann Kerwin divides knowledge into four categories: 1) What we know we know, 2) What we know we don't know, 3) What we don't know we don't know, 4) What we don't know we know. (DeNicola p.40) In this classification, it is possible to diversify each category within itself.

We know that we cannot know everything. We inevitably learn some of what we know without realizing it. We prefer not to know some of what we don't know. In this case, what we do not know as well as what we know is made up of our choices. Our universe of knowledge consists of those we choose not to know as well as those we know. We create our ignorance with our own choices. What do we not want to know, what do we choose not to know?

DeNicola puts chosen ignorance in the category of "what we know we don't know." Like other categories, this category is broken down into sub-categories within itself. DeNicola categorizes what we know we don't know as what we don't know by rational choices (knowing a is more important than knowing B), strategic choices (such as blindness of the judiciary), privacy or confidentiality reasons, prohibited (taboos, censored information) or not knowing willingly. Selected Ignorance is precisely this section of what we do not know willingly; the range that we explain, or fail to attempt to explain, by “not wanting” rather than framing it with a justification (which we can do in the other four).

I think we can speak of two forms of Chosen Ignorance. First, you prefer not to know (learn) certain things. This is a personal preference. I prefer not to know because not knowing gives me an advantage. The second situation is to delegate the choice not to know to a group that one belongs to – from a friend group to a political party, to a professional or belief group, etc. In this case, things are determined within the framework of belonging, so you don't know.

In fact, isn't that exactly what happens in today's socialization? We are limited to the information world that I create with our friends on social media.

In today's digital world, there is so much that we 'have' to know! We have to know because we either meet in the great flow of information or it is already within our immediate reach. Just as our responsibility to know increases, so does our responsibility to not know.

So, is it possible to talk about ignorance as a stance, a choice? If we do not consider ignorance as a universal and uniform situation-concept-, we have to consider selected ignorance as limited to the fields of knowledge-interest. So how do we choose our ignorance?

Video Talks:

A video where I talked about Curious Objects exhibition; a panel titled "Nadire Kabineleri ve Şeyler Üzerine (On Cabinets of Curiosity and Things)" curated by Sarı Denizaltı, with the contribution of Sezgin Abalı and me: https://www.youtube.com/watch?v=J1lE-hhamQo&t=20s

Desire Objects
Darağaç Collective

Curious Objects (part III)

Curious Objects, derived from the Wunderkammer which started in the 16th century along with the renaissance thinking. Wunderkammers were the private collections of extraordinary natural or man-made objects as an attempt to classify the knowledge of things.

In Today’s technological twilight, the knowledge and the objects are multiplied with an enormous speed. This multiplication creates new questions, entails new explanations; at the same speed, our curiosity increases.

Throughout the year, three connected exhibitions, entitled “Thought Objects”, “Memory Objects” and “Desire Objects” invites artists to objectify their curiosities arises from today’s demands.

Desire Objects
Darağaç Collective
March 4, 2021 – July 9, 2021

The concepts of Thought, Memory and Desire that are the subheadings of the ‘Curious Objects’ exhibition depict the three forms of our lives; or perhaps our existence. Memory and desire in eternal thought are like our past and future. In the conflict relation of desire with memory, the object of desire is sometimes what we have not owned yet, and sometimes it is what we have lost... Among Darağaç Collective’s artists, Tuğçe Akay commonizes on a niche the desires of Darağaç with the objects she collected from the residents of the neighborhood; Cenkhan Aksoy monumentalizes the desires of the ‘past’ with foundlings from his own past; Ali Kanal embodies the desire of living and death between the traditional and the contemporary; Cem Sonel inserts the desire’s nature, which is not any independent from reflection/illusion on the niche as a relation between the object and the subject.

Rest in Peace
Ali Kanal
Is it possible to desire death? Although we consider the life and death as antonyms, the strong bond between them necessitates us to consider them together. Although living is an ordinary and predictable situation, death is at least as much unknown and extraordinary. As we think that we do not know death, we have a deep fear against it. It is actually the fear against the unknown and it is so intense that it separates the life from death completely. Death detached from life or life detached from death are utterly lame concepts. One may conceive the truth of existence only when they feel the joy of death as much as the joy of life. Therefore, death should be the equivalent desire of a person who desires life.

Illusion
Cem Sonel
Space, as a social phenomenon, finds its form with the modern subject’s self-reposition in the chaotic structure of the flow of information. The space and the notion of city-affiliated space stops being a ‘reflection’ and turns into the object of desire itself for the subject in the dialectic relation it forms with the object. Hal Foster mentions that the definition of Guy Debord for spectacle, ‘capital to such a degree of accumulation that it becomes an image’ is also valid as ‘image to such a degree of accumulation that it becomes capital’. ‘Reflection’ turns into ‘illusion’. Image is the new meta. The accumulation of knowledge with the facilitation of its accessibility and to a certain extent its production with the new instruments introduced by the developing technology complicated the legibility of the factual, and even made an illusory reading desirable.

Relic 2021
Cenkhan Aksoy
Relic, comes to light with my discovery of a sketch book on an ordinary day in the neighborhood. This book may belong to Cenkhan Aksoy from parallel lives or from a period in the past. The sketch book attempts to show that it has an aspect which talks about the social life, political world, economic conditions, natural disasters and private affairs of the period when it lived, but it has a shield which restrains its accessibility. It seems to be an artifact of an ancient civilization which has emerged for the first time, or an object from a new world...

Guide
Tuğçe Akay
A dozen of belongs mounted in a niche are from Izmir, from the residents of Umurbey Quarter. Umurbey is an old neighborhood in Izmir, near Alsancak. It has a block of automobile repair shops which hosts the Darağaç Collective. The objects that are placed in a niche in the study belong to the residents of the neighborhood; to the characters such as the grocer, car mechanic, headman, neighbor lady, tea shop owner, street food seller, restauranteur, artist and the big brother. The items they gave showcase a personal archive of the neighborhood. As it is a structure which can exist with the people who can live in the neighborhood. A guide is attached with a rope under each object mounted. This guide gives brief information about the owner of each object. The object guides indicate a living neighborhood with real touches in Izmir, by redefining the objects, and arousing interest with the feeling of a game.

Biographies

Ekmel Ertan (Curator)
Ekmel Ertan works as a curator, cultural manger, artist and educator. Ertan is the founder and artistic director of İstanbul based amberPlatform/BIS, which is a research and production platform on art and new technologies. Ertan was the director of the international “amber Art and Technology Festival” in Istanbul realized between 2007 and 2015. As an independent curator, he curated exhibitions and events in Turkey and abroad. Ertan has exhibited his installations, photography and collaborative performance works in Turkey, Europe and The States. Ertan has been the site coordinator and director of several multi-partner international projects in the conjunction of art and technology /new media and society.

Since 1999 he has taught new media design at Istanbul Bilgi University, İstanbul Technical University, and Yıldız Technical University; between 2006 and 2014 he taught at Sabancı University. Currently he is living in İzmir and working in İzmir, İstanbul and Berlin.

Darağaç Collective
Umurbey Quarter, or previously known as Darağaç, is located between Alsancak Stadium and Halkapınar, and was used as an industrial zone in the past; now it includes a small scale industry zone and the workshops of artists. Darağaç is also the name of the whole of exhibitions which developed and grew mature with intense dialogues and discussion between the artists who visit the neighborhood, and who live as well produce there. The main objective of the Darağaç Collective, is to turn Darağaç into a space or a common discourse where young artists can display their works. This emerged due to lack of spaces to exhibit works such as art galleries and exhibition venues in Izmir. The collective has paid attention to direct the artists to try new methods in public space.

Ali Kanal
Ali Kanal was born in Izmir in 1988. He received an undergraduate from Dokuz Eylül University, School of Fine Arts, Department of Sculpture in 2015. He started his current graduate studies in 2017 at Dokuz Eylül University, Institute of Fine Arts, Sculpture Department. The artist lives in Izmir and continues producing in Darağaç Quarter where his personal workshop is located. He has been one of the current art actors of the city since 2016, and he is a member of the Darağaç Collective which was named after the neighborhood.

Cem Sonel
Cem Sonel was born in Ankara in 1985. He completed a secondary education at Nevzat Ayaz Vocational and Technical Anatolian High School, Department of Graphic Design. He completed his undergraduate studies at Hacettepe University School of Fine Arts, Graphic Design Department. In 2009, he started a street art community (the KUF Project). In 2014, he was admitted to a master’s in sculpture at Hacettepe University Institute of Fine Arts,  He organized workshops on street art; managed sessions and attended group exhibitions. He moved his workshop to Darağaç - Izmir in 2017, where he has been conducting his artistic and design works both individually and with the neighborhood’s art collective.

Cenkhan Aksoy
Cenkhan Aksoy was born in Izmir in 1990. He graduated from Dokuz Eylül University School of Fine Arts, Department of Painting in 2015. He continues his graduate studies at the same school. He held various exhibitions with the Sütüdyo Devam initiative in 2013, then upon the TORUN collective’s invitation, he held a solo exhibition titled ‘Kendi Kendine’ in the same year in Ankara. In 2019, he opened a personal exhibition titled ‘Zaman Ayarlı (Timed)’ at Gallery A in Izmir. He has been involved in 6x6x6 Izmir initiative and Karantina Mekân collective teams. He currently lives and producers in Darağaç, Alsancak, and he is also among the founder members of the Darağaç Collective which has been operating in the same region for five years.

Tuğçe Akay
Tuğçe Akay was born in Izmir in 1992. She completed her undergraduate studies at Dokuz Eylül Faculty of Fine Arts, Department of Painting. She currently lives and works in Izmir. She has been continuing her activities with Darağaç Collective in the neighborhood where her studio is located. She continues production in her studies with reference to old stories and objects. Her painting works are in the form of the transformation of photograph foundlings in series. Spaces and figures retrieved from achromatic old photographs are brought together in the form of paintings. The references from these anonymous figures and spaces of the past create a new story on the surface of the painting.

tr:
Meraklı Nesneler

Meraklı Nesneler sergisi, Rönesans düşüncesiyle birlikte 16. yüzyılda ortaya çıkan Nadire Kabinelerine (Wunderkammer) gönderme yapar. Nadire Kabineleri, ‘şeylerin’ bilgisini sınıflandırma çabası olarak, doğal veya insan yapımı olağanüstü nesneleri bir araya getiren özel koleksiyonlardı.

Bugünün teknolojik alacakaranlığında, bilgi ve nesneler katlanarak çoğalırken yeniden anlama, anlamlandırma ihtiyacımız ve merakımız da katlanarak artıyor.

Yıl boyunca Goethe Enstitüsünde yer alacak olan “Düşünce Nesneleri”, “Bellek Nesneleri” ve “Arzu Nesneleri” başlıklı üç bağlantılı sergi, sanatçıları bugüne dair meraklarını nesneleştirmeye davet ediyor.

Arzu Nesneleri
Darağaç Kolektifi
4 Mart 2021 – 15 Temmuz 2021

Meraklı Nesneler sergisinin alt başlıklarını oluşturan Düşünce, Bellek ve Arzu kavramları hayatlarımızın -belki, varoluşumuzun- üç hâli. Sonsuz düşünce içinde bellek ile arzu geçmişimizle geleceğimiz gibi. Arzunun bellekle karmaşık ilişkisi içinde, arzu nesnesi bazen henüz sahip olmadığımız, bazen de kaybettiklerimiz.. Darağaç Kollektifi sanatçıları, Tuğçe Akay mahalle sakinlerinden topladığı nesnelerle Darağaç’ın arzularını bir nişte ortaklaştırıyor; Cenkhan Aksoy kendi geçmişinden taşıdığı buluntularla ‘geçmiş’ arzularını anıtlaştırıyor; Ali Kanal  ölüm ve yaşam arzusunu gelenekle güncel arasında nesneleştiriyor; Cem Sonel özneyle nesne arasındaki ilişki olarak arzunun yansıma/yanılsama’dan bağımsız olmayan tabiatını nişe yerleştiriyor.

Ruhuna Fatiha
Ali Kanal
Ölüme karşı arzu duymak mümkün müdür? Her ne kadar yaşam ile ölümü karşı kavramlar olarak düşünsek de aralarında ki güçlü bağ onları bir bütün olarak ele almamızı gerekli kılar. Yaşamak sıradan ve öngörülebilir bir durumken, ölüm bir o kadar bilinmez ve sıra dışıdır. Ölümü bilmediğimizi düşündüğümüz için ona karşı derin bir korku duyarız. Aslında, bilinmeyene duyulan bir korkudur bu ve öylesine yoğundur ki, yaşamı ölümden tamamen ayırır. Yaşamdan koparılan ölüm ya da ölümden koparılan yaşam artık tamamıyla sakat bırakılmış kavramlardır. Kişi yaşama duyduğu sevinç kadar ölüme karşı sevinç duyduğu vakit, var olmanın hakikatini kavrayabilir. Bu nedenle, ölüm, yaşamı arzulayan kişinin eş değer arzusu olmalıdır.

Yanılsama
Cem Sonel
Sosyal bir olgu olarak mekan, bilgi akışının kaotik yapısı içinde kendini yeniden konumlandıran modern özneyle şekillenir. Mekan ve mekana bağlı kent imgesi, özne için nesneyle kurduğu diyalektik ilişkideki “yansıma” olmaktan çıkar, arzu nesnesinin kendisine dönüşür. Hal Foster, Guy Debord’ın gösteri için yaptığı, “sermayenin bir imge haline gelecek ölçüde birikmesi” şeklindeki tanımının artık, “imgenin sermaye haline gelecek ölçüde birikmesi” olarak da işlediğini belirtir. “Yansıma”, “yanılsama”ya dönüşür. İmge, yeni metadır. Gelişen teknolojinin getirdiği yeni aracılarla ulaşılabilirliğin ve bir ölçüde üretimin kolaylaşmasıyla bilginin yığılması gerçek olanın okunabilirliğini zorlaştırmış hatta yanılsamalı bir okumayı arzu edilir hale getirmiştir.

Relic 2021
Cenkhan Aksoy
Relic, mahallede sıradan bir günde bir eskiz defterini yeniden keşfetmemle gün yüzüne çıkıyor. Bu defter paralel yaşamlardan veyahut eski bir dönemden kalmış Cenkhan Aksoy’un olabilir. Defter yaşadığı dönemin sosyal hayatından, siyaset dünyasından, ekonomik koşullarından, doğal afetlerden ve özel ilişkilerden bahseden bir yanı olduğunu göstermeye çalışıyor fakat kendisine ulaşılmasını engelleyen bir zırhı var. Adeta ilk defa ortaya çıkmış eski bir medeniyet yadigarı veya yeni dünyadan gelen bir nesne…

Kılavuz
Tuğçe Akay
Niş içine monte edilmiş bir düzine eşya, İzmir’ den Umurbey Mahallesi sakinlerinden geliyor. Umurbey Mahallesi İzmir’ de Alsancak civarında eski bir mahalle. Aynı zamanda içinde küçük bir oto sanayi barındırıyor ve Darağaç Kolektifine ev sahipliyi yapıyor.  Çalışmada niş içerisine yerleşen objeler mahalle sakinlerine ait, mahallenin bakkalı, oto tamircisi, muhtarı, komşu teyzesi, kahvecisi, köftecisi, lokantacısı, sanatçısı, abisi gibi karakterlere ait. Verdikleri eşyalar mahallenin kişisel bir arşivini sergiliyor.Çünkü mahalle, içinde birlikte yaşayabilen insanlar ile var olabilen bir yapıdır.Her bir monte edilen nesnenin altından iple bir kılavuzu sarkıyor. Bu kılavuz nesnenin kime ait olduğu hakkında kısa bilgiler veriyor. Nesne kılavuzları bir oyun hissiyatı ile merak uyandırarak,  nesneleri yeniden anlamlandırarak İzmir’de gerçek dokunuşlarla yaşayan bir mahalleyi işaret ediyor.

Biyografiler

Ekmel Ertan (Kürator)
Ekmel Ertan küratör, sanatçı ve eğitimci olarak çalışır. Sanat ve teknoloji alanında araştırma, sanatsal üretim ve sergileme yapan, İstanbul’da kurulu BİS Beden İşlemsel Sanatlar Derneğinin -amberPlatform- kurucularındandır. Ertan Türkiye’de ve Avrupa’da küratörlüğünü yaptığı sergilerin yanı sıra 2007-2015 yılları arasında gerçekleştirilen amber Sanat ve Teknoloji Festivalinin sanat yöneticisi ve ana küratörüdür. 2007’den bu yana sanat ve teknoloji bağlantılı çok sayıda Avrupa Topluluğu destekli uluslararası projenin yerel koordinatörü veya yöneticiliğini yapmıştır. Ertan Amerika, Avrupa Ülkeleri ve Türkiye’de sanatsal çalışmalarını sergilemiştir. 1999'dan bu yana Bilgi Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi TBT programı, Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal bilimler Fakültesinde yeni medya sanatı ve tasarım dersleri vermiş olup halen İzmir Ekonomi Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesinde ders vermektedir. Ertan İzmir’de yaşıyor; İzmir, İstanbul ve Berlin’de çalışıyor. (www.forumist.com)

Darağaç Kolektifi
Umurbey Mahallesi, eski adıyla Darağaç, Alsancak Stadyumu ile Halkapınar arasında kalan, geçmişte endüstriyel bir bölge olarak kullanılan, günümüzde de küçük sanayi bölgesi ve sanatçı atölyelerini barındıran bir yerleşime sahiptir. Darağaç aynı zamanda mahalleye gidip gelen, orada yaşayan ve üreten sanatçıların arasındaki yoğun diyalog ve tartışma ortamıyla gelişip olgunlaşmış bir sergiler bütününün de adıdır. Darağaç’ın temel hedefi İzmir’de genç galerilerden, yeni açılan sanatçı atölyelerinden oluşan ve sergileme mekanlarının eksikliğine karşı genç sanatçıların işlerini gösterebilecekleri bir alana, ve ortak bir söyleme dönüşmektir. Sanatçıları kamusal alanda yeni yöntemler denemeye ve bu doğrultuda yönlendirmeye özen göstermiştir.

Ali Kanal
Ali Kanal, 1988 yılında İzmir’de doğdu. Lisans eğitimini Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’nde 2015 yılında tamamladı. Devam etmekte olan yüksek lisans eğitimine ise 2017 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Heykel Anasanat Dalı’nda başladı. İzmir’de yaşayan ve kişisel atölyesinin bulunduğu Darağaç Mahallesinde üretmeye devam eden sanatçı, 2016 yılından beri kentin güncel sanat aktörlerinden olan ve adını mahalleden alan Darağaç kolektifinin de bir üyesidir.

Cem Sonel
Cem Sonel, 1985 yılında Ankara’da doğdu. Orta eğitimini Nevzat Ayaz Anadolu Teknik Meslek Lisesi Grafik Tasarım bölümünde tamamladı. Lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarım bölümünde tamamladı. 2009 yılında kurucularından olduğu bir sokak sanatı topluluğu (KÜF Project) ile hayata geçirmeyi başardı. 2014 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Heykel Yüksek Lisans Bölümüne kabul edildi. Sokak sanatı üzerine workshoplar düzenledi; oturumlar yönetti, karma sergilerde yer aldı. 2017 yılında atölyesini taşıdığı İzmir Darağaç’ta hem bireysel hem de mahallenin sanat kolektifi ile beraber sanat ve tasarım çalışmalarına devam etmektedir.

Cenkhan Aksoy
Cenkhan Aksoy, 1990 yılında İzmir'de doğdu. 2015 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünden mezun oldu. Aynı kurumda yüksek lisans eğitimine devam etmektedir. 2013‘te Sütüdyo Devam inisiyatifi ile çeşitli sergiler düzenledikten sonra aynı yıl Ankara, TORUN kolektifinin çağrısı üzerine Kendi Kendine adlı solo sergisini gerçekleştirdi. 2019 yılında İzmir’de Galeri A'da Zaman Ayarlı bireysel sergi açtı. 6x6x6 İzmir inisiyatifi ve Karantina Mekân kolektifi ekiplerinde yer almaktadır. Halen Alsancak, Darağaç bölgesinde yaşamakta ve üretmekte olup, aynı bölgede beş yıldır devam eden Darağaç Kolektifi'nin kurucu üyelerinden biridir.

Tuğçe Akay
Tuğçe Akay, 1992 yılında İzmir’de doğdu. Lisans eğitimini Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fakültesi Resim bölümünde tamamlamıştır. İzmir’ de yaşamaya ve çalışmaya devam etmektedir. Aynı zamanda atölyesinin bulunduğu mahallede Darağaç Kolektifi ile çalışmaya devam etmektedir. Çalışmalarında eski hikâye ve nesneler üzerinden referans alarak, üretimlerine devam etmektedir. Resim çalışmaları ise bir seri olarak, buluntu fotoğrafların bir dönüşümü niteliğindedir. Siyah beyaz eski fotoğraflardan alınan mekan ve figürler yeniden resim düzleminde bir araya gelmektedirler. Bu geçmişe ait anonim figür ve mekanlar üzerinden alınan referanslar, resim yüzeyinde yeniden bir hikaye oluşturmaktadır.

de:
Neugierige Objekte

Der Ausstellungstitel „Neugierige Objekte“ ist eine Anspielung auf die im 16. Jahrhundert im Zuge der Renaissance entstandenen Wunderkammern, einer Art Kuriositätenkabinette. Wunderkammern waren private Sammlungen von außergewöhnlichen natürlichen oder vom Menschen geschaffenen Objekten und dienten als Bemühung, dem Wissen um die Dinge eine Ordnung zukommen zu lassen.

Im Dämmerungszustand des gegenwärtigen technologischen Umbruchs vervielfältigen sich das Wissen und die Objekte mit einer enormen Geschwindigkeit. Diese Vervielfältigung schafft neue Fragen, zieht neue Erklärungen nach sich; in der gleichen Geschwindigkeit nimmt auch unsere Neugierde zu.

Über das Jahr verteilt lädt das Goethe-Institut in drei zusammenhängenden Ausstellungen mit den Titeln „Gedankenobjekte“, „Erinnerungsobjekte“ und „Objekte der Begierde“ Künstler*innen dazu ein, ihre aus dem Gegenwärtigen entstehende Neugierde zu vergegenständlichen.

Objekte der Begierde
Darağaç-Kollektiv
4 März 2021 - 9 Juli 2021

Die Ausstellung “Neugierige Objekte” lässt sich unter drei Überschriften zusammenfassen: Gedanke, Erinnerung, Begierde. Begriffe, die gleichzeitig drei Daseinszustände unseres Lebens –ja vielleicht der gesamten menschlichen Existenz- beschreiben. Es ist, als seien Erinnerungen und Begierden unsere Vergangenheit und Zukunft in der Unendlichkeit des Denkens. Im Spannungsfeld von Begehren und Erinnern repräsentiert das Objekt der Begierde zuweilen das, was wir noch nie besaßen, doch manchmal auch jenes, was wir verloren haben. Während die Künstlerin des Darağaç-Kollektivs Tuğçe Akay in einer Nische Objekte, die sie von Anwohnern  gesammelt hat mit den ureigenen Sehnsüchten des dem Kollektiv seinen Namen gebenden Viertels vereint, monumentalisiert der Künstler Cenkhan Aksoy gestrige Begierden anhand von Fundstücken seiner eigenen Vergangenheit. Ali Kanal wiederum vergegenständlicht in seiner Arbeit die Sehnsucht nach Leben und Tod und verortet sie zwischen Tradition und Gegenwart. In der vom Cem Sonel bespielten Nische schlußendlich findet sich eine Auseinandersetzung mit Begierden als Beziehung zwischen Subjekt und Objekt und ihrer von Spiegelungen und Täuschungen durchaus abhängigen Beschaffenheit.

Ruhe in Frieden
Ali Kanal
Ist eine Todessehnsucht möglich? Obwohl Leben und Tod Gegensätze darstellen, verlangt ihre starke gegenseitige Verbindung eine ganzheitliche Betrachtung. So sehr Leben ein gewöhnlicher und vorhersehbarer Zustand ist, mindestens so sehr ist der Tod unbekannt und außergewöhnlich. Die tiefgreifende Angst, die wir dem Tod gegenüber empfinden ist der Annahme geschuldet, dass er uns unbekannt sei. Im Wesentlichen handelt es sich um eine Angst vor dem Unbekannten, die so eindringlich ist, dass sie Leben und Tod vollends voneinander trennt. Das Leben vom T