NC: Öncelikle en çok merak ettiğim soruyu sormak istiyorum, özellikle de Türkiye’de mühendislik okuyan insanların sonradan sanata eğildiğini pek görmüyoruz. Sizin için nerden çıktı sanat? Çocukluktan beri süregelen bir ilgi mi, yoksa daha sonradan yöneldiğiniz bir alan mı? Bu süreçten ve eğitim hayatınızdan biraz bahseder misiniz?
EE: Elektronik ve Haberleşme Mühendisi olarak İTÜ’den mezun oldum. 97 yılına kadar Türkiye’de ve yurt dışında mühendis olarak çalıştım. 97 yılında Türkiye’ye döndüm ve Murat Germen’le Forum Tasarım İşleri adıyla bir tasarım şirketi kurduk. Tabi mühendislikten tasarıma geçmek için bir tür güven gerekiyor. Bu üç kaynaktan geliyordu birincisi Forum’u oluştururken fotoğrafı merkeze koymuştuk ki lise yıllarımdan beri fotoğrafla uğraştığım, çeşitli örgütlenmelerle içinde olduğum ve süreç içerisinde hiç uzaklaşmadığım bir alan olduğu için bu geçişi kolaylaştıran bir unsurdu. İkincisi tasarım fotoğrafa paralel bir biçimde her zaman ilgi alanım olmuştu. Üçüncüsü ise Forum’u kurduğumuz yıllarda multimedya denilen yeni bir iş alanının açılmakta olması ve bu alanın melez bir bilgi ve beceri gerektirmesiydi ki bu benim için ideal bir zemin yaratıyordu. Böylelikle ilgi alanlarım ve değişen koşulların örtüşmesi ile mühendislikten tasarım ve sanat alanına doğru kaydım. Ondan sonrası üniversitede ders vermeye başlamak, amber Sanat ve Teknoloji Festivali ile amberPlatform’u başlatmak, sanat ve teknoloji kesişiminde uluslararası projelere dahil olmak ve yürütmek gibi işlerle birbirine eklenerek gelişti.
NC: Web sitesinden anladığım kadarıyla ( ve yanlış anlamışsam lütfen düzeltin),kronolojik olarak, new media art eserlerinizden önce fotoğraflarınız geliyor. Bu iki alan arasında nasıl bir geçiş oldu sizin için? Bu iki alan birbirini nasıl besliyor/besliyor mu?
EE: Fotoğraf lise yıllarımdan beri sürdürdüğüm bir alandı. İstanbul’da çeşitli yer ve biçimlerde fotoğraf ve sinema alanında amatör ve profesyonel olarak çalıştım. İlk sergim NewYork’ta La Mama Galleria’da “City and Eye” başlığıyla açtığım fotoğraf sergisiydi. Fotoğraf görsel sanatlar diye tarif edilen geniş bir alanın önemli bir ifade aracı olduğu için doğal olarak sanatın bir çok alanına doğrudan veya dolaylı olarak bağlı. Fotoğraf -esasen görüntü- ve müzik, sanatın “eski” medyaları olarak ilk sayısallaştırılan ve sayısallaştırılabilen sanatsal ifade biçimleri olduğu için yeni medya da onlar üzerine inşa edildi, onları kullandı. McLuhan’a göre her yeni medya içeriğini eski medyalarla oluşturur (tiyatronun metni, sinemanın tiyatroyu, televizyonun sinemayı içermesi gibi). Manovich ise yeni sanatsal formlar üretmiyoruz ama değişen iletişim teknolojileri ile yeni “tüketim formları” icat ediyoruz, diyor. Yani yeni teknolojiler yeni medya anlamına gelmiyor. Fotoğrafın dijitalleşince bir yeni medya formu olmaması, sadece fotoğraf olmaya devam etmesi gibi. Yeni teknolojiler vasıtasıyla çoğu durumda tükettiğimiz şey esasen eski medya, hala temelde müzik ya da görüntü yani resim ya da fotoğraf. Bu bağlamda yeni teknoloji araçsallaşıyor ama medyalaşmıyor! İzleyicinin ya da tüketicinin deneyimini değiştirse de, bu içerme her zaman yeni bir sanatsal form doğurmuyor, sinema televizyon ilişkisinde olduğu gibi. Ancak yeni teknolojilerin olanakları ile deneyimi bağlamsal olarak değiştiren ögeler, mesela etkileşim işin içine girince bir kırılma oluyor ve yeni teknolojinin yarattığı yeni deneyimleme biçimleri eski içerikle (eski medya ile) birleşince yeni bir form ortaya çıkabiliyor.
NC: New Media Art’ı nasıl tanımlarsınız? Bu alanın içine neler girer? Adında “new media” geçtiği için yalnızca yeni teknolojiler kullanılarak üretilen sanat eserleri midir, yoksa gelenekselin dışına çıkan her metod new media art başlığı altına alınabilir mi?
EE: Yeni medya sanatı bugünün teknolojilerini ifade aracı ve “ortamı” olarak kullanan sanatsal işlerin genel adı. Yeni medya problemli bir isim ve bir süredir alanda birçok sanatçı, kurum, festival vb bu tanımı kullanmaktan kaçıyor. Bir nedeni çok jenerik bir isim olarak kalması ve sizin sorunuzun da ima ettiği gibi neyi tarif ettiğinin belirsizleşmesi. Bir başka neden günümüzde yapılan işlerin medyası (yani varoluş ve iletişim ortamı) dijital teknolojiler ama biliyoruz ki gen teknolojileri, nano teknolojiler önümüzdeki yıllarda daha büyük bir ağırlıkla hayatımıza ve sanat alanına girecek. Yeni medya sözcüğü anlambilimsel olarak bu alanları da dışlamıyor. Bu sorunuzun bir kısmını yanıtlıyor, yani geleneksel ya da alışılmış veya eski “varoluş ve iletişim ortamlarını” kullanmayan her sanatsal ifade yeni medya başlığının altına alınabilir.
Fakat daha önemlisi yeni medya, son on yıl içerisinde gelişen ve yaygınlaşan sosyal ağlar, internetin yoğun iletişim ve haberleşme işlevi vs ile giderek dijital teknolojiler temelinde gelişen yeni kitle iletişim araç ve yöntemlerini işaret eder oldu. Türkiye’deki üniversitelerde son bir iki yıl içerisinde açılan ve adı “yeni medya” olan bölümlerin ders programlarına bakarsanız aslında gazetecilik ve benzeri bölümler olduğunu görürsünüz. Bu yeni medyanın anlamının özellikle Türkiye’de faklı olduğunu, farklılaşarak yaygınlaştığını veya yaygınlaşırken farklılaştığını gösteren bir durum. Bunda yanlış bir şey yok elbet ama yeni medya sözcüğünün sanat alanındaki kullanımını ikircikli hale getiren nedenlerden birisi bu.
Yeni medya alanının ve esasen gelişen iletişim ve bilişim teknolojilerinin yarattığı en önemli dönüşüm kavramsal alanda oldu ki bu da sınırların ortadan kalkmasıydı. Sınırların ortadan kalkması kavram alanına dair bir olgu çünkü sınırlar bir çok durumda kabullerle varolan, bizim icat ettiğimiz şeyler. Ama öte yandan, yeni bilişim ve iletişim teknolojileri tabiatı gereği her şeyi sayısallaştırarak tek ve aynı değiş-tokuş ortamına çevirerek aslında sınırları maddesel olarak da ortadan kaldırdı. Müzik de resim de bilgisayarınızda duran, 1 ve 0’lardan oluşan bir dosya aslında. Dijital teknolojiler söz konusu olduğunda yeni medyayı yeni medya yapan şey onu eski medyadan ayrıştıran şeyler yani formlar arasındaki geçişgenlik ve dönüşebilirlik -ya da değiş-tokuş edilebilirlik diyelim- bir de gerçek zamanlılık ve işlemsellik dolayısı ile etkileşimli olması.
NC: Sizin new media art alanına yönelmenizi sağlayan isimler var mı? (sanatçı, düşünür, mühendis vb) Varsa, sizi bu isimlerin hangi özellikleri etkiledi ve new media art a yönelmenizi sağladı?
EE: Eğitimim ve eğilimlerim doğrultusunda iki alan birleşti yani mühendislik eğitimi almasaydım veya sanatla ilgilenmeseydim bu alana yönelmiş olmayabilirdim. Ama şimdi durum farklı çünkü artık tarihiyle ve teorisiyle yeni medya alanı bir sanatsal ifade formları ve yaklaşımları bütünü olarak yeni sanatçıların önünde duruyor ve sebebi de olan iletişim teknolojileri sayesinde erişilebilir durumda.
Beni bu alana çeken ikinci konu tasarım eğitim veriyor olmam oldu. Tasarımla sanat arasındaki yöntemsel sınırlar kayboldukça yeni medya üzerine inşa edilmiş tasarım eğitimi süreçlerinde yeni medya sanatı daha fazla girdi. Bu da beni amber Sanat ve Teknoloji Festivalini başlatmaya götürdü. Çünkü hem tasarım öğrencilerinin hem Türkiye’de yeni kuşağın daha fazla örnek görmek ve güncel ve “cihanşümul” meseleler üzerine daha fazla kafa yormak ihtiyacı vardı. Öte yandan Türkiye’deki genç sanatçıları teşvik edecek ve üretimlerini görünür kılacak bir ortam gerekiyordu.
NC: Amberplatform fikri ilk nasıl ortaya çıktı? Sizi bu projeye iten etmenler nelerdi? Bu projeyi yürütürkenki motivasyonunuz neydi? Olumlu sonuçlar verdi mi? Asıl kastetmek istediğim şey performans ve enstalasyon gibi sanat dallarının bir de teknolojiyle birleşince Türkiye’de ne gibi tepkiler aldığı; mesela özellikle bu alanla ilgilenen bir kesim var mı? Türkiye’de new media art nasıl şekilleniyor/şekilleniyor mu?
EE: amberPlatform yukarıda bahsettiğim ihtiyaçlarla, benim ve çevremdeki bir grup sanatçı, akademisyen ve araştırmacının kişisel heyecanlarıyla biçimlendi. Bu sene altıncısını yapacağız, beş sene festivaller için kritik yaş kabul ediliyor beş sene yaşamış bir festival kendisini bir ölçüde ispat etmiş, kısmen olgunlaşmış sayılabiliyor. amberFestival de öyle kısmen olgunlaştı ve kurumsallaştı. Ama Türkiye’de bu tür işleri bağımsız olarak yürütmek son derece zor.
amberFestival gibi etkinlikler ancak kamunun maddi desteği ile yürütülebilir ne ki Türkiye’de özellikle son dönemde sanat’ın ve kültürel alanın hali ve olanakları malum. Toplumun eğitimi, yaşam koşulları ve bunun sonucu olarak kültürel tüketimin nicel ve nitel kalitesi, bunun yanı sıra devletin yani kamu sorumluluğunun sanat alanından çekilmesi ile tüm alan sermayeye devredilmiş oldu. Ya şirketler ya da şirketlerin bağlı birimlerinin işlettiği kurumlar Türkiye’de sanat alanını ve eğilimleri belirliyor, uluslararası sermayenin de katılımıyla piyasa koşullarına bağlı ve kurumsal olarak yönetilen bir pazar oluşturuldu. Böyle bir pazar içerisinde bağımsız sanatçı ve sanat kurumlarının varoluşu zorlaştı. Öte yandan giderek faşistleşen politikalarla itaat esaslaştırılırken, politik olarak da bağımsızlık imkansızlaşıyor, sanatçının yaşaması ve üretimi aynı derecede güçleşiyor.
NC: New media art’tan bağımsız olarak sormak istediğim bir soru daha var. Sizce sanatçı (tabi sanatçının aynı zamanda bir aydın olduğunu varsayıyorum) sanatını icra ettiği çevreye karşı sorumlu mudur? Ürettiği eserlerin sanatsal estetiği karşılaması dışında politik, sosyal ya da ekonomik bir duruşu olması gerekli midir, yoksa bağlamdan bağımsız bir şekilde de varolabilir mi? Çevreye karşı sorumlu mudur derken de demek istediğim, sanatçı olmanın getirdiği kendini ifade edebilme ve bunu geniş kitlelere yayabilme avantajını yalnızca kişisel amaçlarına hizmet etmek için mi kullanmalıdır, yoksa sosyal, politik ve eknomik bağlamları da sanata katmalı mıdır?
EE: Sanatçının varoluş sebebi özgürce kendini gerçekleştirebilme ve ifade edebilme çabasıdır. Bunu yapamadığı süre ve ortamlarda esasen “hayat” tehdit altındadır. Bütün toplumsal olumsuzlukların sorumluluğunu sanatçıya yıkmak fazlasıyla ağır olur. O yüzden sanatçıya değil ama “aydına” böyle bir görev biçmek gerekir ki sanatçı sanatını yapabilsin, daha doğrusu herkes kendini ifade edebilsin, herkes soru sorabilsin ve dilediği yanıtı verebilsin. Sanatçının aydın olması çok önemli değil, zorunlu da değil ama aydının “sanatçı” olması şart.
Teşekkür ederim.